Sosyal Medya kavramı dünyada olduğu gibi Türkiye’de de her geçen gün hızla büyümeye ve toplumun her alanını etkilemeye devam ediyor. Daha çok iletişimi etkileyen sosyal medya kavramı iletişimin yanında dijital pazarlama, sosyoloji, insan kaynakları, online siyaset vb. birçok alanda toplumsal bir dönüşümü tetikliyor. Türkiye ve dünyadaki sosyal medya makale ve akademik yazıların baktığımızda sosyal medyanın pazarlama ve iletişim yönü sıklıkla ele alınıyor. Henüz sosyal medyanın kültüre bakan yönü toplumların gelişimine ve dönüşümüne olan etkisi irdelenmiş değil. Oysaki sosyal medya en çok da yeni nesiller üzerinde kültürel birikimi kökten değiştirecek unsurları içinde barındırıyor. Sosyal medyanın kültüre etkisine bakacak olursak gençlerin sıklıkla kullandıkları sosyal ağlar kültür kodlarımızı da olumlu-olumsuz etkiliyor. Öncelikle kültür kavramının tanımıyla başlayalım. TDK kültür kavramını şöyle açıklıyor:
Tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddi ve manevi değerler ile bunları yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünü.
Sosyal medyanın oluşturduğu sosyal insanla beraber eski kültürel kavramları sürdürülebilirliği zorlaşıyor. Bunun yerine yeni iletişimin getirdiği dijital bir kültür altyapısı oluşuyor. Özellikle dilbilgisi anlamında ister istemez bir yozlaşma, dil tahribatı ve kavramların içinin boşalması kaçınılmaz bir şekilde ortaya çıkıyor. Hatta en çok kullanılan sosyal ağlardan birisi olan Twitter’da lolcat dili (kedi dili) dil seçenekleri arasında yer alıyor. Bu dil, tamamen sosyal medyada oluşmuş, İngilizce’nin yozlaştırılarak basite indirgenmiş haline deniliyor. Türkçe dil desteği olmayan sosyal ağların terimleri daha sonra dil desteği sağlansa bile eski haliyle kullanılmaya devam ediyor. Böylelikle bu durum İngilizceyi diğer diller arasında bir adım öne geçiriyor. Twitter gibi bazı sosyal ağlardaki karakter sınırı, eşanlamlı sözcüklerden kısa olanı seçmeye ve dili, çoğu kez sesli harfler kelimelerden çıkartılarak basit bir dil haline getirmeye yönlendiriyor.
Sosyal medyada sıklıkla yayılan Mevlana, Yunus Emre, hadis-i şerif, Türk ve dünya şairlerinin sözleri, edebi metinler kaynak gösterilmeden, yanlış kaynak gösterilerek, kelimeler değiştirilerek sosyal medyada ciddi bir kültürel erozyona sebep oluyor. Atasözleri, deyişler, mizah malzemesi olarak kültür dilimizden uzaklaştırılıyor.
Peki tüm bunlar karşısında olumlu yönde neler gerçekleştiriliyor? Yazar ve düşünce adamları, şairler okuyucusu ile sıkı bir bağ içerisinde olabiliyor. Yazın tarihi sosyal medyadaki tekst tabanlı iletişimle beraber tarihte hiç olmadığı kadar yetenekli yazarların ortaya çıkmasına imkan sağlıyor. Hatta sosyal medya iletişimiyle beraber oluşan yazarlık türüne dizüstü edebiyat diye bir isim de verilmiş durumda. İletişim kültürünün değişmesiyle beraber sosyal insanlar arasındaki iletişim maksimum boyuta ulaşmış, sosyal ağ tanışmaları, blog buluşmaları ve sözlük zirveleri ile beraber farklı kültürlerden birçok kişi bir araya gelerek bir kültür harmanı oluşturabiliyorlar. Sosyal medyanın sağlamış olduğu düşünce özgürlüğü farklı etnik kültürlerin kendilerini rahatça sergileyebilmesi, kültür aktarımında kullanılan multimedya verileri Anadolu gibi kültürel açıdan zengin medeniyetlerin sosyal medyadaki kazanımlarını da olumlu yönde etkiliyor.
Neler Yapılmalı?
Öncelikle kültür bakanlığı kendi sosyal medya hesapları ve alt birimleri sosyal medyayı çok aktif bir şekilde kullanmalı; TDK ve TTK, Milli Eğitim Bakanlığı sosyal medyada kültür algısının gelişmesine katkıda bulunmalı, toplumsal kodlarımızın yeni nesillere aktarımı için uygulamalar, multimedya içerikler, fotoğraflar, kültür buluşmaları, sanat etkinlikleri gibi faaliyetlere sosyal medya kullanıcılarını dahil etmelidirler. Sanatçılar ve sanat toplulukları, sosyal medya hesaplarını kesinlikle aktif etmeli, online itibar yönetimini dikkate almalı, kendisi hakkında oluşabilecek bilgi kirliliğini anında önlemeli, sosyal medyadaki gençlere kültür ve sanat anlamında öncülük etmelidir.
Bu yazı Kültür Ajanda Dergisi ilk sayısında yayınlanmıştır.